bugün

entry'ler (310)

hoş beş iki

bu programı izlerken pencereden, balkondan miyavlayan kediyi bulmaya çalıştığımı bilirim. meğer programın fon müziğinde varmış o ses.

arena tr

sekiz gün tırım tırım davetiye aratan torrent sitesidir efendim kendileri. keşke davetiyem olsa diye kara kara düşündürür adamı.

adapazarı

son zamanlarda sokak köpeklerinin cirit attığı ilçe. günde en az üç kişi görebilirsiniz köpeklerden korkup yolunu değiştiren.

kpss parasının yatırılamaması

en ufak bir başvuru ya da açıklama zamanında çöken ösym sisteminin aynı anda üç başvuru ve bilmem kaç tercih işlemi almasından (alamamasından) kaynaklanan durum. sabahtan beri bankada beklemiş ve ücreti yatırabilen bir kişi bile görememiş biri olarak nefret ettim sizden de, yapacağınız sınavdan da, vereceğiniz kadrodan da, yapacağım öğretmenlikten de.

bursaspor

böyle dedim #8067892, 100 tl param olmadığı için başka toteme girdim kapadım ışıkları, kıstım telefonumu açtım barcelona maçını izledim altyazı çıkınca başka tarafa baktım maç bitene kadar skorlara bakmadım bile ve tutturdum sırf ertuğrul sağlam için istemiştim oldu. ben yaptım bursayı şampiyon.

bursaspor

sırf ertuğrul sağlam gibi bir "adam" için şampiyon olmasını istediğim takım. yarın gidip fenerbahçe ve beşiktaşa 100 tl basıp onları şampiyon yapmak istiyorum. ne alaka diyebilirsiniz ama şimdiye kadar bahis oynadığım hiçbir maçı tutturamadım.

uludağ sözlük moderasyonu

misafir başlığına
"kurbanın sahip albümünün dokuzuncu şarkısı." diye entry girersiniz ve siler, açıklaması da entry başlığı tanımlamıyor olur. garip!

sözlükteki öğretmenler

(bkz: nicki buyuk) *

rıdvan dilmen

(#7827933) deki haber görüşmenin 13 Ağustos 2009 tarihinde yapıldığını gösteriyor ama bahsi geçen maç 13 Eylül 2009 da oynanmış yani görüşme maçtan 1 ay önce yapılmış. bir gariplik yok mu sizce? ha, şifreli konuşmuşlarsa orasını bilemiycem.

içki içen imam

hocanın dediğini yap, yaptığını yapma sözünün çıkış noktası olabilitesi yüksek olan imam.

sözlük yazarlarının doğum günleri

tam da doğum günümde login olduktan sonra karşıma çıkan başlık.

(bkz: bugün)

günün tek cümlelik özeti

"iyi ki doğdum".

tony parker

bu atışı sayı yaptı mı yapamadı mı çok merak ediyorum.

http://sphotos.ak.fbcdn.n...893_5168075_6971496_n.jpg

artemio franchi

(bkz: 6 nisan 2010 star barca arsenal yayın protestosu)

bu bir isyandır star tv
--spoiler--
"merhaba,

şampiyonlar ligi'nin resmi yayıncı kuruluşu olarak amacınızın ne olduğunu sizden öğrenebilmek için bu maili atıyorum. futbol adına son yılların en efsanevi maçı olan arsenal-barcelona maçının rövanşını yayınlamamanızın sebebi nedir?

"papatyam" isimli diziyi bu maça tercih etmenizin özel bir sebebi vardır muhtemelen, merak ediyorum doğrusu bu çok özel sebebi.

yaptığınız bu hareketle, yani haftada 1 maçı star'dan verip diğer maçlar için d spor ve euro futbol'u kullanıyor olarak daha fazla abone çekeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. siz her hafta hakkımız olan 1 maçı vermeyip bunu ücretli kanalcığınızdan yayınlayarak d-smart isimli platformunuza daha fazla üye çekmiyorsunuz bunun bilincindesinizdir umarım.

sizin star'dan yayınlamadığınız maçları uydu üzerinde onlarca kanaldan şifresiz olarak takip etmek mümkün. yayınlarınızda tüm türkiye'nin spikerlerden dert yandığını düşünürsek de o maçları yabancı spikerlerden dinlemekten hiç kimsenin rahatsız olmadığı da bir gerçek.

digital platformunuza böyle üye kazandıramayacaksınız. futbol izleyicisini mağdur ederek, izleyicinin taleplerini hiçe sayarak d-smart kutusu aldıramayacaksınız bana ve diğer insanlara.

şampiyonlar ligi'ndeki bu standart dışı yayın anlayışınız için ve sezon başında yaptıklarınız için size olan şikayetimi uefa'ya da yapacağımı belirtmek isterim. türk futbol izleyicisinin taleplerini hiçe sayıyor olabilirsiniz, hatta bu maili görmezden geliyor da olabilirsiniz ancak uefa'nın konuya sizin gibi tepkisiz kalmayacağını umuyorum. en ufak problemde ve soruda çoğu zaman aynı gün içerisinde kullanıcıya dönüş yapan uefa bu konuda da bize yardımcı olacaktır.

sezon başında yaptıklarınız derken ona da açıklık getireyim: tnt'den "şifresiz" olarak maç yayınlanacağını duyurup digiturk üzerinden de sizin kanalınız tnt'de yayınlanan maçı "izinsiz yayınlıyorlar, kuralları çiğniyorlar" diye isyanlarla yayınladığınız ve ekrana koca bir d-smart logosu koyup öyle yayınladığınız maç var ya hani, bildiniz mi? i̇şte o gün yapılanlar uefa'nın yayın politikasına kökten aykırı şeyler. haftada 1 maçı şifresiz yayınlama zorunluluğunuz varken diğer platform şifresiz yayınlıyor diye ekrana kendi logonuzu koyup maçı izlenemez hale getirdiğinizin kurallara aykırı olduğunun siz de farkındasınız umarım.

ben tamamen bağımsız, bireysel bir futbol izleyicisi olarak hakkımı önce size mail yazarak arıyorum. şayet barcelona-arsenal maçını izleyemeyeceksem de hakkımı uefa nezdinde arayacağımı belirtmek isterim.

ben futbol izlemek istiyorum. papatyanız size kalsın.

saygılar(!)
--spoiler--

messi için ne dediler

"almunia olsam soyunma odasında bendtner'e tekme tokat girerdim"

ersin düzen

sözlük yazarlarının itirafları

messinin daha yirmi iki yaşında olduğunu hatırladıkça korkuyorum.

papatyam

(#7734745)

6 nisan 2010 star barca arsenal yayın protestosu

(#7734745)

6 nisan 2010 fc barcelona arsenal maçı

gerginliği ve stresi devam eden messi sonunda xavi'nin baskılarına dayanamaz ve psikologa gider. o psikologa fabregas'ı şikayet ederken henry de babasına tavır koymak için evi terk etmiştir. terapi seansları sırasında iniesta'nin evlilikle ilgili sorunları olduğu da ortaya çıkar. bu durum ilişkisine yansımaya başlayacaktır.
puyol ise valdes'i maça götürüp pankart açarak sürpriz evlilik teklif etmeyi planlamaktadır. bunu öğrenen guardiola, evlilik teklifinden kaçmak için bahaneler uydurmaya başlar. wenger kariyerine devam etmek için işe başlayınca bebek song'a kalır. kafeyi canlandırmak isteyen pedro ve bojan ise hafta sonları açık büfe brunch düzenlemeye karar verir fakat ilk müşterileri sınırsız yeme gücüne sahip pique ve ailesidir.
yayın tarihi : 6 nisan salı
yayın saati : 20.00

alıntıdır

frank rijkaard

uğur vardan

--spoiler--
türk hava yolları, 18 ocak 2010’da barcelona’yla resmi sponsorluk anlaşması imzalıyor. o gün ve takip eden zaman diliminde bu haber televizyonların ve gündelik basının en önemli haberle- rinden. peşi sıra imza töreni dolayısıyla barcelona’ya giden türk basını üyelerinden bol bol anı dinliyor, okuyoruz. takım otobü-sünde messi’nin, xavi’nin, iniesta’nın yerine oturanlar, takımın müzesindeki efsanevi kupalarla boy boy fotoğraf çekilenler, camp nou’nun havasını soluyanlar, izledikleri maçı ballandıra ballandıra anlatanlar vs. buraya kadar olanlar elbette normal. ben de o ‘mabed’e gitseydim ve o çok sevdiğim takımın havasını solusaydım, böylesi anılar bütününü kaleme alırdım. peki şimdi, bir ya da birkaç günlük etkinin yaptırdıklarına, yazdırdıklarına bakalım ve ‘frank rijkaard meselesi’ni bir de bu gözle inceleyelim. surinam asıllı hollandalı, türk basınının kısa bir zaman diliminde gezip tozduğu mekânlarda, atmosferde tam dört sezon geçirdi. o takım otobüsüne hakkıyla kuruldu, o müzeye sadece bakmadı, katkıda bulundu, kupalar ekledi, camp nou’da her türlü heyecanı, mutluluğu ve trajediyi yaşadı, o dev yıldızlara taktik verdi, onlarla üzüldü onlarla sevindi. ve sonunda yolu bizim buralara düştü. şimdi ligin bitimine yedi hafta kala güzide spor basınımız rijkaard ismini tartışıyor.
geçen hafta galatasaray-fenerbahçe derbisini yerinde izledim. maç sonrası sarı-kırmızılı takımı takip eden muhabirlerin dillerinde ve zihinlerinde tek bir yargı vardı: “rijkaard gitsin...” niye? çünkü bu takımı, ne hale getirmişti. aynı muhabirler geçen sezon da benzer bir mantıkla skibbe hakkında benzer bir yargıda bulunmuş, hatta genç alman’ın serüveni bu haftalara kadar bile sarkmadan yönetim biletini çoktan kesmişti (tam bu noktada çarpıcı bir anektod aktarmak istiyorum: yaklaşık iki ay önce televizyon kanallarında pek tanımadığım ama basın tribününde rastlaştığım bir yorumcu, skibbe’ye kötülüyor ve “biliyorsunuz, takımı devre arası iyi çalıştırmadı ve ardından başarısızlık geldi” diyordu. malum, skibbe her sezon ortasında çalıştırdığı takımla birlikte antalya’ya geliyor. i̇ki sezon önce leverkusen’le, geçen sezon galatasaray’la, bu sezon da eintracht frankfurt’la geldi. sanırsınız ki bu arkadaş, bütün sezon aralarında skibbe’nin takımlarının yanındaydı ve ikinci yarılarının istatistiğini tutmuştu. nereden duymuşsa bu ‘çok değerli’ saptama kulağına çalınmış ve kendince gerçek bellemiş; ciddi bir tez gibi gibi sunuyor. öte yandan skibbe ’nin e. frankfurt’u bu aralar bundesliga’yı sallıyor. kırmızı-siyahlılar üç hafta önce bayern münih’i 2-1 yenerek, son yenilgisini 26 eylül 2009’da hamburg karşısında alan lidere, 17 maç sonra mağlubiyeti tattıran ilk takım oldu).
rijkaard’ı ipe çekmeye çalışanların temel tezleri ise takım kurmayı bilmediği ve özellikle orta sahaya mustafa sarp ve mehmet topal’a teslim ettiği. i̇yi de aynı kalem erbabları değil miydi mehmet topal’ı son iki sezon boyunca everton’a, manchester city’ye ve dahi valencia’ya transfer ettirenler? aynı kalemler değil miydi, sarp sezonun ilk bölümünde takımın tüm yükünü sırtlayıp zor maçlarda rakip kilitleri kıran golleri atınca, ‘sarp kapısı açıldı’ türünden başlıklar atanlar? tabii bu toz bulutu içinde benzer eleştirilerden elano da payını alıyor. “bu nasıl brezilyalı?” en çok dillendirilen ifade. evet bu nasıl brezilyalı, bu nasıl elano? kendi milli takımında, verkaç yaptığı isim kaka ya da pato, topu indirdiği yerde nilmar ya da luis fabiano var. geri döndüğünde de lucio ya da maicon’la oynuyor. dolayısıyla ‘bu nasıl brezilyalı?’ toptan bir projedir ve elano, bütün bu projenin sadece bir noktasıdır ve sistemin kendince bir kilit taşıdır.
dönelim rijkaard meselesine... bu tartışmadaki öncelikli bir başka tez de ‘barcelona’yı babam da çalıştırır’dır’. lakin bu tezi dillendirenlerin babaları ne yazık ki ömürleri boyunca böylesi bir durumla karşı karşıya gelmemişlerdir. ne acıdır ki de, ne babaları, ne de kendileri hayatları boyunca böylesi bir ‘sıradan ’ vakanın sıradan bir unsuru olamayacaktır. kendi işlerini doğru dürüst yapmaktan uzak, doğru dürüst yazı yazma, doğru dürüst kendilerini ifade etme yetilerinden nasip almadan mesleklerini yıllardır icra ettiklerini sananlar, ‘kapalı ekonomi’nin spor gazeteciliğindeki bir uzantısı olarak o makamlara hasbelkader gelmişler ve hasbelkader gideceklerdir. artlarında kayda değer tek bir satır bırakmadan...
dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir futbolsever rijkaard’ın görüntüsünü ajax’tan, milan’dan, hollanda milli takımı’ndan, barcelona’dan, kimbilir belki de galatasaray’dan hatırlayacaktır ama ona kapıya gösterme ‘cahil cesareti’ni gösterenler, evrensel kriterlerden hiçbirini içermeyen futbol görüşleriyle, ola ki hollandalı gönderilecek, kendileri o kapı arkası kuyu kazma geleneklerine kaldıkları yerden devam edeceklerdir. bu arada diyelim ki adnan ‘ali’ polat ‘şen ’ ve yönetimi, rijkaard’ı daha ilk sezonunda gönderdi; galatasaray işte bu yolla barcelona’dan daha büyük olduğunu gösterebilir. çünkü malum hollandalı, ‘katalan devi’ndeki ilk sezonunda başarılı olamamış, 2003-2004 sezonunda başladığı serüvenini ancak ikinci yılında la liga şampiyonluğuyla taçlandırmıştı. galatasaray, rijkaard’ı kovarak, başarısızlığa olan tahammülsüzlük açısından barça’dan bile daha büyük olduğunu cümle âleme kanıtlayabilir. bir ‘dünya kulübü’ne de bu yakışır...
--spoiler--